Cezaların en korkuncu ve telafisi olanaksız olanı idam cezasıdır ve bu cezanın infaz yöntemleri içinde en dehşetlisi darağacında asılmadır belki de.
Eski çağlardan ber uygulanan bu ceza yöntemi günümüzde de ne yazık ki bir çok terde hala karşımıza çıkıyor. Toğluma, adadet sistemine ve hukuka ne yararı olduğu tartışmalı olan bu ceza yöntemi, sonrasında sosyal yaralara yol açmaktan başka, toplumda kimi olumsuz duygular da yaratıyor.
Çarlık Rusya’sında ve özellikle Ekim Devrimi öncesinde idam o kadar çok ve yaygın uygulanan bir cazaydı ki, bu durum ihtilali tetikleyen başlıca etmenlerden biri olmuştur.
Birkaç saat sonra öleceğini bilen insanların o andaki ruh durumlarını büyük bir ustalıkla analiz ediyor, bize çarpıcı biçimde anlatıyor.
“Mümkün olan en yüksek sıradağların bıçak sırtında yürümek, bir yanda yaşamı, diğer yanda ölümü iki derin, muhteşem ve pırıl pırıl deniz manzarası şeklinde görmek gibiydi.” Savaş ve Barış tercümanı Anthony Briggs tarafından Little Black Classics’e yeni çevrilen 1908 tarihli bu şaşırtıcı roman, Çarlık Rusya’sında ölüme mahkum edilen yedi kişinin duygularını ve deneyimlerini araştırıyor.
İdam cezasının ahlakına dair güçlü ve incelikli bir araştırma olan bu kitap, o zamanlar en çok satan kitaplardan biriydi ve tarihin tuhaf bir tuhaflığı içinde, 1914’te Arşidük Franz Ferdinand’ın feci suikastını düzenleyen komplocuları etkiledi.