Bilge Adamın Korkusu Kral Katili Güncesi 2. Gün - Patrick Rothfuss - PDF E-EKİTAP ÜCRETSİZ Oku, İndir

Aim for the task of upscalerolex.to desires.

Bilge Adamın Korkusu Kral Katili Güncesi 2. Gün – Patrick Rothfuss

Bilge Adamın Korkusu Kral Katili Güncesi 2. Gün – Patrick Rothfuss

Lisans / Fiyat: Ücretsiz
Yıl: 2011
Eklenme: Ocak 18th, 2024
Dil: Türkiye
Sayfa: 1563
Yazar: Patrick Rothfuss

1.541 Kişi Tarafından Görüldü

Her bilge adamın korktuğu üç şey vardır: fırtınalı bir deniz, aysız bir gece ve yumuşak başlı birinin öfkesi. Bilge Adamın Korkusunda Kvothe kahramanlık yolundaki ilk adımlarını atıyor ve kendi ömrü dahilinde efsane haline gelmenin hayatı bir adam için ne kadar zor kılabileceğini öğreniyor.

Uyuyan höyük krallarından prensesler kaçırdım. Trebon kasabasını yakıp kül ettim. Felurianla bir gece geçirdim ve hem canıma hem de aklıma mukayyet olabildim.

Çoğu insanın alındığından daha küçük bir yaşta Üniversiteden atıldım. Başkalarının gündüz gözüyle ağızlarına almaktan bile korktukları yollardan ay ışığı altında geçtim. Tanrılarla konuştum, kadınlar sevdim ve ozanları ağlatan şarkılar yazdım. Benim adım Kvothe. Belki beni duymuşsunuzdur.

Bilge Adamın Korkusu Kral Katili Güncesi 2. Gün özeti

Şafak yaklaşıyordu. Yol taşı Hanı sessizlik içindeydi ve bu üç kısımlı bir sessizlikti.En belirgin kısım etrafta bir şeylerin eksikliğinden kaynaklanan engin, yankılı bir sükunetti. Eğer bir fırtına çıksaydı yağmur damlaları hanın arkasındaki selase sarmaşığına pıtır pıtır düşerdi.

Gök gürültüsü homurdanıp gürler ve güz yapraklarının savrulması gibi sessizliği yoldan aşağı süpürür giderdi. Eğer odalarında yavaş yavaş uyanmaya başlamış yolcular olsaydı bunlar gerinip söylenerek sessizliği bölük pörçük, unutulmaya yüz tutmuş rüyalar misali dağıtırlardı. Eğer müzik olsaydı… ama hayır, müzik falan yoktu elbette.

Aslında bu şeylerin hiçbiri yoktu ve o yüzden sessizlik yerini koruyordu. Yol taşı onundu, tıpkı üçüncü sessizliğin de onun olduğu gibi. Bu da münasipti, zira bu sessizlik en büyüğüydü ve diğer ikisini içinde tutuyordu. Güz sonu kadar derin ve genişti.

Üzerinden nehirlerin aktığı kocaman bir kaya kadar ağırdı.Ölmeyi bekleyen bir adamın sabırlı, sapı kesilen bir çiçeğin-kine benzer sesiydi.

Bast’ın gözleri şişelere geri döndü. Onlara uzun, meraklı bir müddet odaklandı, sonra barın arkasına geçip ağır bir kil kupa çıkardı.Derin bir nefes aldı, parmağıyla alt sıradaki ilk şişeyi işaret etti ve bir tekerleme tutturarak sıra boyunca saydı.

Akağaç, meşe.
Al da dikiver.
Dişbudak ve çam.
Bir de mürver.

Yeşil renkli bodur bir şişeye geldiğinde tekerleme sona erdi. Bast tıpasını çevirip açtığı şişeden deneme maksatlı bir fırt çekti, derken suratını ekşiterek ürperdi. Şişeyi çabucak bırakıp onun yerine kırmızı renkli ve kavisli bir tane aldı.

Ondan da bir fırt çekti, ıslak dudaklarını düşünceli bir edayla birbirine sürttü ve başını sallayıp sıvıyı kupasına bolca döktü.Bir sonraki şişeyi işaret ederek yeni bir tekerlemeye başladı:

Yün. Kadın.
Ay gecenin.
Söğüt. Pencere.
Mum ışığı ve kalay.

 

 

Bizlere destek olmak için Lütfen Yorum Yapınız.