Kitabın Giriş bölümünde İbrahim Canan, çok önemli bir noktaya parmak basmakta, Müslümanların her zaman kendi problemlerini kendi kaynaklarından hareketle çözmek zorunda olduklarını hatırlatmakta ve bu esastan hareketle şu birkaç düsturun altını çizmektedir:
* Hayrı da şerri de yaratan Allah olmakla birlikte, kaynak olarak hayırları
Allah’tan, başımıza gelen kötülükleri ise kendimizden, kendi nefsimizden bilmek.
* Maruz kaldığımız kötülükler konusunda kimseyi suçlamaya gitmeden kendimize yönelmek ve ıslaha kendi nefsimizden başlamak.
* Nefis muhasebesini, özellikle musibetler karşısında, asla elden bırakmamak.
* Dışarıdan veya ekstradan kurtuluş reçeteleri beklentisine girmeden,eksikliklerimizi giderme gayreti içinde olmak.
* Musibetler maddî de olsa, sebeplerinin manevî-ruhî kusurlarda yattığı şuuru içinde, kurtuluşu öncelikle manevî sahada aramak.
İbrahim Canan , Aile İçi Eğitim kitabına çok önemli bir âyeti temel yaparak başlıyor: “Biz, Musa ve kardeşine ‘Mısır’da kavminiz için evler hazırlayın; evlerinizi kıble kılın, ibadetlerinizi tam yapın. (Ey Musa! Bu emri yerine getiren) mü’minlere (talep ettikleri ve mazhar olacakları kurtuluşu) müjdele!’ diye vahyettik.” (Yûnus, 10/87)
Canan, büyük müfessirlerimizden Fahreddin er-Razî’nin yorumundan da hareketle, önce bu âyetten iki temel sonuç çıkarmakta ve sonra da bu iki sonuç üzerinden, âyette anılan evlerin niteliği üzerinde durmaktadır. Âyet; önce Hz. Musa ve kardeşi Hz. Harun’a, Firavunlar diktası altında inleyen İsrailoğulları için, Mısır’da bazı evler edinmeleri emrini vermektedir.
Yönetici oligarşiden farklı bir dine mensup olan ve sürekli baskı altında tutulan bir toplumun sahip olması gereken bu evlerin; açıktaki mescit,mektep gibi kurumlar olamayacağı ortadadır. Bunlarla, klâsik anlamda evlerin kastedilmediği de açıktır. Öyleyse bu evler, o topluluğun eğitim ve eğitimle birlikte ibadet ihtiyacını karşılayacak evler olacaktır.
Bütün yaratıklar arasında en mümtaz, en üstün makam insanındır.Çünkü diğer mahluklar yaratıldıkları halin dışına çıkamadıkları, hep sabit kaldıkları halde, insan terakki edecek, kendini geliştirecek, hâkimiyet,medeniyet kuracak mahiyette yaratılmıştır. Fatihler, kaşifler, veliler, alimler,mühendisler, sanatkarlar vs. hep insanlar arasında yetişmiştir.
İnsan diğer mahlukattan farklıdır. Onu farklı ve üstün kılan şey de, fıtrat ve yaratılışındaki istidatlardır, bunların gelişimidir. İstidatları inkişaf ettiren ve böylece kişinin yücelmesini sağlayan en büyük amil de eğitimdir, talim ve terbiyedir.