Varlık ve Hiçlik (Fenomenolojik Ontoloji Denemesi) - Jean-Paul Sartre, - PDF E-EKİTAP ÜCRETSİZ Oku, İndir

Aim for the task of upscalerolex.to desires.

Varlık ve Hiçlik (Fenomenolojik Ontoloji Denemesi) – Jean-Paul Sartre,

Varlık ve Hiçlik (Fenomenolojik Ontoloji Denemesi) – Jean-Paul Sartre,

Lisans / Fiyat: Ücretsiz
Yıl: 2009
Eklenme: Ocak 17th, 2024
Dil: Türkçe
Sayfa: 762
Yazar: Jean-Paul Sartre

2.149 Kişi Tarafından Görüldü

Varlık ve Hiçlik, hiç şüphesiz Jean-Paul Sartre’ın “başyapıtı”dır. Sadece Fransız felsefesi açısından değil genel olarak felsefe tarihi açısından da son büyük ontoloji denemesini temsil eder. Dolayısıyla önemini ve güncelliğini hâlâ korumaktadır ve hiç şüphesiz daha uzun yıllar korumaya devam edecektir. Çünkü, insan, ilk defa bu yapıtta, özgür olmaya “mahkum” edilmiştir…
İyi okumalar!

“İnsan bazen özgür, bazen köle olamaz; insan, her zaman ya tam özgürdür, ya da değildir.” 
Jean-Paul Sartre
Varlık ve Hiçlik / Fenomenolojik Ontoloji Denemesi (L?être et le néant / Essai d’ontologie phénoménologique, 1943), hiç şüphesiz Jean-Paul Sartre’ın “başyapıtı”dır. Sadece Fransız felsefesi açısından değil genel olarak felsefe tarihi açısından da son büyük ontoloji denemesini temsil eder. Dolayısıyla önemini ve güncelliğini hâlâ korumaktadır ve hiç şüphesiz daha uzun yıllar korumaya devam edecektir. Çünkü, insan, ilk defa bu yapıtta, özgür olmaya “mahkum” edilmiştir…

“Jean-Paul Sartre’nin sadece bir kaç ay içinde kaleme aldığı ancak pek çok felsefeci tarafından yüzyılın eseri olarak nitelenen ama bir türlü dilimize çevrilmesi başarılamayan “Varlık ve Hiçlik” adlı eseri ilk kez Türkçe’ye kazandırıldı.

Eserin bugüne dek neden Türkçe’ye kazandırılmadığı felsefeciler arasındaki en popüler tartışmalar arasındaydı. Bu yüzden yayıncı isimlerden Ahmet Öz, profesyonel felsefecilere şunları söyleme ihtiyacı hissediyor. “Felsefenin ?profesyonellerine? seslenmek istiyorum: Elinizdeki kitap, dilimizde, Türkçede varolmayan bir şeyi varlığa getirerek, ?var?ederek kendini eleştirel okumaya sunmaktadır. Ama unutulmaması gereken bir şey var, bu çeviri dolayısıyla, bugüne değin hep yapılageldiği gibi artık kimsenin Varlık ve Hiçlik?in Türkçeye çevrilmemiş olmasından şikayet edip durmasına, atalet ve tembellik içinde oturmasına da imkân kalmadı. Hic Rhodus, hic salta!”


Eserin bu kadar geç Türkçe’ye kazandırılmasındaki en büyük etken hiç şüphesiz ki çoğu Satre’nin kendi icadı olan kavramların Türkçeleştirilmesinde yaşanan zorluktu. Daha önce bir kaç yayınevinin çeviri için girişim başlattığı ancak yayınlayamadığı eser, Turhan Ilgaz ve Gaye Çankaya Esen tarafından yıllar süren yorucu bir çalışma sonucu Fenomenolojik Ontoloji Denemesi alt başlığı ile Varlık ve Hiçlik adıyla Türkçe’ye kazandırıldı.


Kitabın metni, elden geldiğince orijinaline sadık kalınarak düzenlenmiş. Gerekli görülen yerlerde kimi açıklayıcı ve hatırlatıcı notlar yer alıyor. Çevirmenlerin gerekli gördüğü notlar, metin içinde yıldız işaretli dipnotlar ve köşeli parantezle verilen ekler olarak sunulmuş. Kullanılan kavramların Fransızca orijinalleri de, yine gerekli görülen yerlerde, köşeli parantezle gösterilmiş.


Bütün bu hassasiyete rağmen Satre’nin kendi keşfi olan orijinal kavramların da daha net ifade edilemesi için okuru kavramların kullanımları konusunda bilgilendirebilmek amacıyla kitabın sonuna bir de sözlük eklenmiş.

“1943 yılında yayımlanan Varlık ve Hiçlik, insanı mutlak bir biçimde özgür olarak tanımlayan Sartre’ın 1935’ten itibaren yazdığı tüm felsefi eserlerinin ‘fenomenolojik ontoloji’ başlığı altında olgunluğa ulaştığı bir başyapıttı. Sartre’ın insanı, her an varoluşunun özünü oluşturmakta olan özgür bir bilinç olarak tanımlayışı ve bu mutlak özgürlüğün beraberinde getirdiği sorumluluk fikri, Varlık ve Hiçlik’in en çok tartışılan temalarıydı.


Varlık ve Hiçlik, Sartre üzerine yazılmış Türkçe telif eserlerde anıldı, içeriğindeki özgürlük düşüncesi bakımından tartışıldı. En çok üzerinde durulan bölümler, Sartre’ın öznelerarası ilişkileri ele aldığı bölümlerdi. Bulantı’nın başkarakterinin bir türlü sosyalleşemeyen varoluş şekliyle, Varlık ve Hiçlik’te tanımlanan, özerk, özgür fakat diğerlerini kendi özgürlüğüne yönelmiş birer tehdit olarak gören özne, kolaylıkla örtüşebiliyordu.

Oysa, iki eser arasında kurulan bu bağ, fenomenolojik kanıtlamalar ve ontolojik kavramların analizleriyle, oldukça kapsamlı bir yapıt olan Varlık ve Hiçlik’e tek yönlü bir yaklaşımı yansıtıyordu.


Varlık ve Hiçlik’in, öznelerarası ilişkilerle ve başkasının varoluşuyla ilgili olan bölümlerinde Sartre, en olumlu insan ilişkisi olarak düşünülebilecek aşk ilişkisinde dahi çatışmanın kaçınılmaz olduğundan söz eder.

Aşk ilişkisinin bile sadizm, mazoşizm ya da en iyi ihtimalle bir kayıtsızlık ilişkisi olarak yaşanabileceğini anlatır. Sartre’ın öznelerarasılığı bu şekilde tanımlayışı, onun ontolojik özgürlük analizlerinin bir sonucudur; ve pek çok yoruma göre de bu analizler, onun düşüncesinden bir ahlâk anlayışının çıkmasını imkânsızlaştırır. Halbuki Sartre, Varlık ve Hiçlik’in son bölümünü, ahlâk üzerine bir eser yazma vaadiyle kapatır.

Ontolojik alanda cevapsız bıraktığı bazı sorulara bundan sonra ahlâk alanında yanıt arayacaktır. Ancak şaşırtıcı bir biçimde Sartre, vaat ettiği gibi bir ahlâk eseri yayınlamaz. Buna karşın, 1960 yılında, Sartre’ın düşüncesinin bir dönüşüme uğradığını gösteren Diyalektik Aklın Eleştirisi iki ciltlik politik bir metin olarak karşımıza çıkar.


Fransızca ve İngilizce literatüre bakıldığında, Sartre okumalarına yön veren soruların da bir dönüşüme uğradığı görülür. Bugün Sartre daha çok, Varlık ve Hiçlik sonrasında kaleme aldığı politik metinler ve ölümünden sonra yayımlanan Ahlâk İçin Defterler (Cahiers pour une morale) üzerinde yoğunlaşılarak tartışılmakta; Sartre düşüncesinde 1939 yılına dek geri götürülebilen bir ahlâk projesinin delilleri üzerinde durulmaktadır.

Bu son dönem okumaların (Juliette Simont’un Jean Paul Sartre: Özgürlüğün Yarım Yüzyılı ya da Yvan Salzman’ın Sartre ve Kendilik adlı eseri ) üzerinde durduğu başlıca kavramlar, içtenlik (sincérité), kendi olmak (authenticité) ve yüce gönüllülük (générosité) gibi, varoluşçu bir ahlâk düşüncesini mümkün kılan kavramlardır.

Bu okumaların önemli dayanak noktalarından biri de, kendisiyle 1960’lı ve 70’li yıllarda yapılan röportajlarda Sartre’ın, Varlık ve Hiçlik’te çizdiği karamsar tabloyu bir dönüşüme uğratmak istediğinden sıkça söz etmiş olmasıdır.


1983 yılında, ölümünden üç yıl sonra yayımlanan, Ahlâk İçin Defterler’in ilk sayfalarında da Sartre, Varlık ve Hiçlik’in, dönüşüm öncesi bir ontoloji olduğunu yazar. Varoluşçu bir ahlâkın koşulu, ontolojisinin ‘radikal bir dönüşüme’ uğratılmasıdır. ‘Ahlâki dönüşüm’ olarak tanımlanan bu süreç sayesinde, Sartre’ın ontolojisi yeni bir boyut kazanır.

Ahlâk İçin Defterler’de insan ilişkileri, sadizm ve mazoşizm dışında olanakları da içeren daha iyimser bir bakış açısıyla yeniden ele alınır. Filozofun Ahlâk İçin Defterler’de ortaya koyduğu yeni varlık anlayışı, cömertçe bir vermeye (don), estetik yaratıma (création esthétique), bahşetme ve yüce gönüllülüğe (générosité) dayanan bir ahlâkın temeli hâline gelir.


Sartre’ın Varlık ve Hiçlik’in sonunda bir ahlâk eseri vaat etmiş olması, dikkatli bir okuyucuyu oldukça zengin bir felsefi serüvene sürükler. Ahlâk üzerine felsefi bir eser yayımlaması beklenirken, Diyalektik Aklın Eleştirisi’yle politika felsefesi alanına giren filozof, bizi ahlâk ve politika arasındaki bağı düşünmeye sevkeden bir yol açar. Bu dönemde, kendisiyle yapılan söyleşilerden birinde Sartre, savaş sonrası Fransa’sında çözüm bekleyen politik problemlerin aciliyetinden söz eder. Ona göre, sömürü ve baskının hâkim oluğu bir dünyada ahlâktan söz edebilmek için öncelikle adil bir dünyanın tesisi üzerine düşünmek ve eylemek gerekmektedir.


Sartre’ın, etik projesinden önce politik sorgulamalarını kitaplaştırması, onun ahlâk ile ilgili projelerinin politik alanda ortaya çıkışı olarak değerlendirilebilir. Zira Sartre’ın 1947 ve 1948 yıllarında tuttuğu notlardan oluşan Ahlâk İçin Defterler’de söz konusu ettiği ‘radikal dönüşüm’, Diyalektik Aklın Eleştirisi’ndeki politik praksis analizlerinin de imkânı olarak karşımıza çıkar.

Sartre’ın, ontolojisini bir dönüşüm dolayımıyla yeniden ele almış olması, düşüncesini hem ahlâki hem de politik alana açma yönünde attığı en önemli adımdır. Marksizme varoluşçu bir temel arayışlarını sürdürdüğü yıllarda Sartre’ın düşüncesinde ahlâk ve politika iç içe geçer. Michel Sicard, Sartre Üzerine Denemeler adlı eserinde, Sartre’ın sunduğu ahlâk-politika ilişkisi üzerine şunları söyler: “Sartre felsefi yolculuğunun bir yerinden itibaren ahlâk anlayışını değiştirmiş,

Varlık ve Hiçlik’i takip eden ve yeterince açıklığa kavuşmamış bir ahlâk anlayışını terk ederek, ahlâkın siyasi eyleme içkinliğini öne çıkarmıştır: Ahlâkı basit bir üstyapı olarak düşünmemeliyiz, bilâkis altyapılar diye tanımladığımız şey her ne ise, ahlâkı da o seviyede ele almamız gerekir.”
2000’li yıllarda Sartre artık, varoluşa dair bir iç sıkıntısının değil, politik ve ahlâki sorumluluğun filozofu olarak yeniden okunmakta, felsefi eserleri de bu gözle yeniden elden geçirilmektedir.

Ölümünden sonra yayımlanan metinleri, politik ve etik bağlanmaları, geçirdiği felsefi dönüşümler göz önünde bulundurulduğunda fark edilir ki Sartre, insani gerçekliğin içerdiği problemlere, döneminin politik ve ahlâki sorgulamalarına duyarlı bir entelektüel olarak yaşamış, düşüncesi ve yaşamı arasındaki bağı her an yeniden oluşturmaya çalışmış bir filozoftur. Sartre, sabırlı bir okuyucuya yalnızca felsefi bir söylem sunmaz. Sartre okumak, Sartre’ın yaşadığı döneme ve dünyaya onun gözlerinden bakarak şahit olmaktır.

Bizlere destek olmak için Lütfen Yorum Yapınız.