
Osmanlı İmparatorluğu Birinci Dünya Savaşı’nda yenilmiş ve dağılmıştır.
Yorgun, yoksun ve yoksul ümmetin içinde bir direnç belirir. Ne var ki, ülkesinin üçte ikisini işgal edenler, misli görülmemiş bir gücün temsilcisidirler.
Teslimiyetçi, bağnaz, işbirlikçi, ödlek, çıkarcı makam ve güç sahipleri el ele vermiştir. Sadakat, itikat ve irtibata sığınarak, her direnç kıvılcımını çatlamadan söndürme, her baskıya boyun eğilmesini sağlama gayretindedirler.
Bütün bu koşul, baskı ve çabalara karşın, direncin kıvılcımı yine çatlar.
Ve tek tek çatlayan kıvılcımlar, Mustafa Kemal Paşa’nın cür’et, cesaret, bilinç ve dehası sayesinde çok kısa zamanda yanardağa döner. Dört yılda, “Yedi Düvelin” süper gücüne karşı, kesin bir zaferle sonuçlanan Kurtuluş Savaşına dönüşür.
Mustafa Bey, göndermek istemedi o’nu.Ama, buraya niye geldiğini sorunca, sesi çıkmadı. Peki,dedi. Diğer milislerin istekli kıpırdanışlarını da görünce iyice keyiflendi . Akşamdan kararlaştırmamış bulunsalardı, en başa kendi geçerdi. Olmadı. Kumandanlık gereği, karargahta kalacaktı o.İki tepenin aralığından, ovaya çıktılar. Birden bağlar başladı. Ahmetli düzlüğünün bağlarıydı bunlar.
Biraz mola verelim yoldaşlar.Dinlenelim.Hem bu arada, silahımızı, cephanemizi kolaçan ederiz.
Omuzuna, birbirine bağlanmış iki sıra el bombası asmıştı Pehlivan. Bunları çözdü. Koko’nun kolunda bombacılar vardı. Daha baştan ayrılrmıştı onlar. Beşer bomba verdi herbirine. Kalanları da milisler arasında paylaştırdı. Kulenin iki ucuna nöbetçiler koydu.