Tanrının Gözdesi Yok, yazarın bugüne kadar kaleme aldıkları romanların hepsinden farklı bir konu ve hava taşımaktadır.
Daima savaş ortamının gölgesinde insanların aşklarını, ihtiraslarını ve ümitsizliklerini işleyen yazar, bu kitapta ilk defa olarak harpten uzak, fakat yine cephede ön safta savaşan erler gibi tehlikeli hayatlar yaşayan insanların inanılmayacak kadar seri tempolu yaşamları ele almaktadır.
Erich Maria Remarque, ülkemizde de bütün dünyada olduğu gibi, en çok Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok adlı romanıyla tanınan bir Alman yazarı. Öteki romanlarında olduğu gibi Tanrının Gözdesi Yok da trajik bir izlek üzerine kurulmuş; hayatı ve ölümü sorguluyor.
Her yarışta ölümle yüz yüze gelmesi ve savaş anıları yüzünden hayallere sığınan otomobil yarışçısı Clerfayt’la, yaşamının geriye kalan kısa bölümünü bir sanatoryumda geçirmek zorunda olan genç ve güzel Lillian arasında doğup gelişen trajik bir aşk öyküsü anlatıyor Remarque.
Sanatoryumdan ayrılmakla hayatını daha da kısaltacağını bilmek Lillian’ı durdurmaz, yine de ayrılır oradan. Ölüme bunca yakın yaşayan bu iki insan bir kez daha denerler aşkı yaşamayı.
Her ikisi de her günün son günleri olabileceğini bilerek zamana karşı yarışırlar. Ama son, onları beklenmedik bir anda yakalar. Tanrının Gözdesi Yok, Sidney Pollack yönetiminde `Bobby Deerfeld’ adıyla filme de çekilmiş, başrolünde Al Pacino oynamıştı.
Clerfayt araba yarışçısıdır. Her son yarışta tabuta rövaşata atarak bir sonraki riskli yarışa kadar yaşam hakkı elde ederek yaşar. “Ölüme bunca yakın yaşayan bu iki insan bir kez daha denerler aşkı yaşamayı.
Her ikisi de her günün son günleri olabileceğini bilerek zamana karşı yarışırlar. Hayata, aşka, maddeye dair harika nüanslar vardı. Ve bolca hüzün. Bilindik aşk romanlardan biraz farklı, Aşk değil hayat romanı