Kuşlar da Gitti - Yaşar Kemal - PDF E-EKİTAP ÜCRETSİZ Oku, İndir

Aim for the task of upscalerolex.to desires.

Kuşlar da Gitti – Yaşar Kemal

Kuşlar da Gitti – Yaşar Kemal

Lisans / Fiyat: Ücretsiz
Yıl: 2016
Eklenme: Ocak 17th, 2024
Dil: Türkçe
Sayfa: 79
Yazar: Yaşar Kemal

5.356 Kişi Tarafından Görüldü

Kuşlar da Gitti, İstanbul’un çürüyen, kirlenen yüzünün ve insanlığın da şehirle birlikte yok oluşunun romanıdır. Kuşların bir zamanlar mekan tuttuğu İstanbul’da çocuklar onları yakalayarak cami, kilise ve sinagogların kapılarında “azat buzat beni cennet kapısında gözet” diyerek satarlar. Ancak çocuklar satamadıkları kuşları yemek zorunda kalırlar.

“Sağlam bir kitap, yoğun bir insan sevgisi ve şiir, tam bir başyapıt.”
– La Croix, (Fransa)

“Saklanacak, tekrar tekrar okunacak, üstünde günlerce düşünülerek, bütün zamanların, bütün ülkelerin en güzel edebiyat yapıtlarının yanına konacak bir kitap…”
– Jeremy Brooks, The Independent, (İngiltere)

‘Klasiklere özgü yalınlıkta bir öykü.’
-Church Times, (İngiltere)

‘Batı Avrupa’da neden böyle romancılarımız kalmadı?’
-New Statesman, (İngiltere)

Kuşlar da Gitti, büyük usta Yaşar Kemal’in ilk kez 1978 yılında yayımlanmış olan kısacık romanıdır. Yaşar Kemal, bu romanında ‘Eski İstanbul’ temasını ustalıkla işlemiştir. Yalnızca yetmiş dokuz sayfa olan bu romanın tek olumsuz tarafı bu kadar kısa olması belki de. Tadı damakta kalıyor ve daha fazlasını istediğinizi fark ediyorsunuz. Kitabın konusuna gelecek olursak, üç çocuğun hayata bir yerinden tutunma çabaları ele alınmış. Romanın kısa özeti ise şöyle:

Eskiden İstanbul’da o zaman tenha yerler olan Florya düzlüğünde insanlar ağlarla kuş yakalar, sonra da kalabalık yerlerde, Taksim’de ve sinagog, kilise ve cami gibi farklı dinlerin ibadet yerlerinde “Azat buzat, beni cennet kapısında gözet!” diye satarlarmış. Bu kuşları satın alan insanlar da arkalarından dua okuyarak kuşları göğe salarlarmış.

İşte bizim üç kahramanımız Uzun Süleyman, Hayri ve Semih de bu kuşları yakalayarak satanlardandır. Hepsi de farklı şehirlerden gelmiş, kader onları Dolapdere’de buluşturmuş, büyük sıkıntıları göze alarak bu işe girişmişlerdir. Hayri’nin annesi Zare Hanım’a yadigar kalmış olan çok değerli bir kilimi satmış, paranın bir kısmıyla kafes ve çadır almışlardır, diğer kısmı da İstanbul gibi yerde üç genç çocuğa fazla dayanmamıştır. Fakat Zare Hanım ona yadigar kalmış ve kendisi için manevi değeri oldukça yüksek olan bu kilimin çalındığını öğrenince üzüntüsünden yataklara düşmüş, hastalanmıştır. Üçünün de niyeti bol para kazanıp kilimi geri alarak Zare Teyze’ye geri vermektir. Fakat işler hiç de düşündükleri gibi gitmez.

Hayri, Süleyman ve Semih çadırlarını Florya düzlüğüne kurup, ağlarını çiçekli dikenlerin üzerine gererler. Kuş boldur, sarılı, mavili, kırmızılı birçok kuş yakalar ve kafesleri ağzına kadar doldururlar. Her şey olup biterken, Tuğrul adında çakır gözlü bir memur çocuğu da sabahın erken saatlerinden akşam karanlık çökene kadar kollarını bacaklarına dolayıp, çenesini de dizine dayayıp öylece onları izlemektedir. Bizimkiler ondan çok rahatsız olsa ve çakır gözlülerin uğursuz olduklarına inansalar da, seslerini çıkarmazlar. Fakat bir süre sonra Tuğrul’la beraber sabahtan akşama kadar çeneleri dizlerinde kendilerini izleyenlerin sayısı altıya çıkınca, iyice rahatsız olmaya başlarlar ve aralarında bir söz dalaşı başlar. Bu sırada neden sürekli kendilerini izlediklerini de öğrenirler, bu çocuklar bir gün açlıktan nasıl da tüm kuşların kafalarını koparıp mideye indireceklerini görmek için izlemektedirler. Neden sonra Semih bıçak çekince de çekip giderler.

Çadırda yatıp kalkarak kafesleri tıka basa doldurmaya devam ederlerken bir de dost edinmişlerdir. Her gün yanlarına uğrayarak hal hatırlarını soran bu adam, bir gün gökyüzünde bir alıcı kuşu süzülürken gördüklerinde, çocukların yanındadır. Belki biraz da onlara yardımcı olmak için, eğer o kuşu yakalarlarsa karşılığında yüz lira verip alabileceğini söyler. Çocuklar çok sevinirler, kuşu yakalamak için ellerinden geleni yaparlar fakat akşam olduğunda kuş ağlara hala takılmamıştır. Bunun üzerine dostları olan adam parayı peşin vermeyi teklif eder. İstemeye istemeye de olsa kabul etmek zorunda kalırlar, o kuşu yakalayacaklarına dair de söz verirler.

Ertesi gün Florya düzlüğüne geri gelen adam, Semih’in orada olmadığını, Hayri ve Süleyman’ın ise yüzlerinden düşen bin parça olduğunu görür. Çocuklar istemeye istemeye ve utançla anlatmaya başlarlar, akşamleyin o gittikten sonra alıcı kuşu hemen yakalamışlardır, fakat Semih bu kuş benim kaderim onu kimseye vermem diye kuşu da almış gitmiştir. Çocuklara dert etmemeleri söyler adam, gökyüzünde bu kez de bir kızıl kartal süzülmektedir. Alıcı kuş yerine bu kızıl kartalı da yakalayabileceklerdir. Fakat devamında ne kadar uğraşsalar, ne yapıp etseler de bu kızıl kartalı yakalayamazlar. Bu durum onları çok utandırmış ve mahcup etmiştir. Fakat yapacak bir şey yoktur.

İş kuşları satmaya geldiğinde büyük bir hayal kırıklığına uğrayan Süleyman ve Hayri, tek bir kuş bile satamamışlardır. Fakat dostları olan adam, bir arkadaşı olan balıkçı Mahmut’un da eskiden bu işi yaptığını, onlara yardımcı olabileceğini söyler. Mahmut da ertesi gün çıkıp onlara yardımcı olmaya gelir. Hayri ve Süleyman ile beraber İstanbul’un her yerini dolaşırlar, fakat birkaç kişi dışında İstanbul’da kuşlara merhamet edip de gökyüzüne salacak kimse kalmamıştır. Fakat insanlıktan ümit kesilmez

Bizlere destek olmak için Lütfen Yorum Yapınız.