Mairin Stuart, yatağının kenarındaki taş zeminde diz çökmüş bir şekilde dua ediyordu. Eliyle boynundaki deri kolyenin pürüzsüz yüzeyinde gezdirdi. Küçüklüğünden beri ezberlediği kelimeleri fısıldayarak her zaman yaptığı gibi bitirdi duasını. “Lütfen, Tanrım. Beni bulmalarına izin verme.”
Ewan McCabe kazanmaya ant içmişti. Savaş çanları çalıyordu. Bütün klan onun emrindeydi ve Ewan ona ait olanı düşmanlarından almaya hazırdı. Ta ki bir gün ruhu masmavi gözlerinde hapsolmuş, simsiyah saçlı bir kız oğlunu kurtarıp bir anda hayatını değiştirinceye kadar. Mairin, Ewan’ın klanı için bir kurtuluş olabilirdi fakat yıllarca intikam ateşiyle yanıp tutuşan bir adamın nazarında durum göründüğünden farklıydı.
Kralın gayrimeşru kızı olan Mairin uzun zamandır dış dünyadan uzakta. bir manastırda yaşıyordu. Ancak evlendiğinde sahip olabileceği zenginlik yüzünden kaçırıldığı gün başına gelecek felaketten habersizdi. McCabe’in adamları onu kurtarmış olabilirdi fakat bu aynı zamanda en büyük korkusunu da uyandırmıştı: Ewan McCabe ile evlenmek zorunda olmak… Ona direnirken aslında kendi arzularına da direndiğini fark edecekti.
Özet
Mairin’in manastırdan kaçırılması ile başlıyor. Mairin kral soyundan geliyor ve ona çok değerli bir miras bırakılmış bu nedenlede erkekler onunla evlenip mirasın sahibi olma peşinde. Hayatı boyunca hep saklanmış taa ki kaçırılana kadar.
Mairin Cameron’un adamlarıyla ona götürülürken küçük bir çocuk ile karşılaşır kaybolmuş ve korkmustur. Onu kurtaracağına ve babasına götüreceğine söz verir. vee bir şekilde de sözünü tutar. Beklemediği şey ise babası Ewan ile evleneceğidir.
Ewan klanının lordudur ve Cameron’un geçmişte onlara yaşattığı olayların intikamını almaya yemin etmiştir. o olaylardan sonra klanı çok zor duruma düşmüş ve canla başla toparlanmaya çalışmışlardır. Oğlunu kurtaran Mairin’in mirası onun klanını da kurtaracaktır en iyi çözümü onunla evlenmek olarak görür.