Zaman hepimizin hayatının çok önemli bir parçası: Özellikle sanayileşmiş toplumlarda her şeyi önceden belirlenmiş zaman dilimleri içinde yapıyor, sürekli zamana karşı yarışıyoruz. “Zamanım yok,” diyoruz, “bir vakit bulabilsem!”
Bütün bu koşuşturmaca içinde, bizi her daim sarıp sarmalayan zamanı nasıl algıladığımızı düşünmeye de pek vakit bulamıyoruz doğal olarak. Hissedilen Zaman’da Marc Wittmann işte bu boşluğu doldurmayı, zamanı nasıl deneyim lediğimizi incelikli deneyler ve ilginç bulgular eşliğinde açıklamayı hedefliyor.
Kitapta şu ve benzeri sorular ele alınıyor:
Öznel zaman nedir?
Zaman duygumuz nasıl oluşur?
Zaman neden bazen yavaş bazen de hızlı geçiyormuş gibi gelir?
Hayatın çeşitli evrelerinde zaman algımız nasıl değişir?
Neden bazı insanlar beklemeyi becere bilirken bazıları sabırsızdır?
“Zaman miyobu” nedir?
İçsel saatimiz nasıl işler?
Duygular ve beden ritmi zaman algımızı nasıl etkiler?
Zaman konusuna sadece bilimsel açıdan değil, psikolojik açıdan da yaklaşan Wittmann, okurlara biraz yavaşlayıp hayatı daha sakin bir şekilde, mevcut anın farkına vararak yaşamanın, böylece daha tatminkar bir hayata ulaşmanın ipuçlarını da sunuyor.
Özeti
Ruh sağlığı ve psikoloji alanında çalışan Marc Wittmann Hissedilen Zaman adlı eseri alanında dikkatli bir inceleme. Kitabının konusu gerek fert olarak gerekse toplum olarak zamanı algılayışımız, hisse dişimiz. Yazar günlük hayatımızda karşılaştığımız sorunlara değiniyor.
Toplum ve fert olarak zamanımızı kullanma şeklimiz ile ilgili hem sorular soruyor hem de bu sorulara cevaplar veriyor. Biraz daha somut bahsetmek gerekirse; herkesin en büyük derdi hayatı dolu dolu yaşamak, zamanını değerli şekilde harcamak. Ancak bir yandan da günlük ihtiyaçlar ve yükümlülükler mevcut.
Bütün insanlar anı yaşamak, şimdiki zamandan zevk almak ile gelecek için çalışmak için anın tadını çıkarmaktan feragat etme gerginliğini her gün tecrübe ederler. Yazar bu iki duruma itidalli bir çözüm öneriyor.
Yine çağdaş insanı endişeye sevk eden hususlardan bir tanesi küresel ısınma ve iklim değişikliği bütün bunlardan etkilenen sürdürülebilir kalkınma kaygısı. Devletler kendi imkanları dahilinde bu hususta politikalar geliştiriyor, toplumlarını eğitiyor, aydınlatıyor.