
Aynı zamanda medeniyet tarihçisi olan Durant; Platon’dan başlayarak, Aristo, Bacon, Spinoza, Voltaire, Kant, Schopenhauer, Spencer, Nietzsche, Bergson, Russell ve nihayet Dewey gibi büyük filozofları inceleyen bu felsefe tarihinde, ünlü filozofların felsefeleriyle birlikte yaşam öykülerini belli bir tarih, beşerî durum ve uygarlık fikri içinde ele alıyor, felsefe tarihini zevkle okunur ve kolay anlaşılır bir şekilde okuyucuya ulaştırıyor.
I. Eflâtun’a Giriş
Avrupa haritasına bakacak olursanız Yunanistan’ı, eğri büğrü parmaklarını Akdeniz’e uzatan bir iskelet eli sanırsınız. Bir pençeyi andıran bu el, güneye doğru uzanarak M.Ö. 2000 yılında Girit adasında doğan uygarlık ve kültürü avcuna alıvermiş.
Doğusunda, Eflâtun öncesi çağlarda, zanâat ve ticaret fâaliyetleriyle kaynaşan Ön Asya, batısında birbiri ardından Yunan sömürgelerinin kurulduğu İtalya, daha sonra Sicilya ve İspanya; en uçta da, her benim diyen deniz kurdunun geçmeyi göze alamadığı “Herkül Sütunları” denilen bugünkü Cebelitarık vardı. Kuzeydeyse, o zamanki adları Teselya, Epiros ve Makedonya olan uygarlıktan oldukça uzak, barbar bölgeler uzanıyordu.
Homeros ve Perikles çağındaki Yunanistan’ın dehâlarını doğuracak güçlü insan sürüleri, ya bu bölgelerden çıkıp ya da buraları geçerek gelmişlerdi.
Yunanistan, birbirini izleyen koy ve körfezleriyle deniz, dağlar ve tepeleriyle kara engellerinin doğal bölgelere ayırdığı bir toprak parçasıdır. O günlerde yolculuk ve ulaştırma çok çetin ve tehlikeli olduğundan, her adanın halkı, kendi kendine yeten iktisadî hayat düzenini, devlet şeklini, türlü kuruluşlarını, lehçelerini, dînini ve kültürünü oluşturup geliştirmişti.
Bunlar Lokris, Beotia, Ahaya, Arkadia, Mesenya, (Isparta’sıyle) Lakonya, (Atina’sıyle) Atika gibi etkili topraklarla çevrelenmiş bir ya da iki şehirlik topluluklardı.
II. Sokrat (Sokrates)
İlkçağ heykel kalıntıları arasından bize kadar gelen büstüne bakılırsa Sokrat, yakışıklı olmaktan çok uzak, bir filozof için bile aşırı çirkindi:
Dazlak bir kafa, koca değirmi bir yüz, göz çukurlarına kaçmış sabit bakışlı gözler, nice sofra sohbetlerine konu olan yassı, tumturaklı bir burunla bu baş, filozofların en ünlüsünün değil de, sanki bir hamalındı. Ama büste bir kere daha bakacak olursak, taşın çıplaklığının ardında bu alçak gönüllü düşünürün, kendisini Atina’nın en seçkin delikanlılarına sevdiren şefkâtiyle, yapmacıktan uzak sadeliğini görürüz Hakkındaki bilgimiz az da olsa Sokrat’ı, aristokrat Eflâtun’dan, ya da ağır başlı bir filozof ve bilim adamı olan Aristo’dan daha iyi tanıyoruz.
Onun, siyasal karışıklıklara kulak asmadan, sırtından hiç eksik etmediği hırkasıyle pazaryerinde dolaşarak, gözüne kestirdiklerini yakalayıp söze tutuşunu; gerek gençleri, gerekse bilim adamlarını çevresinde toplayarak bazı terimleri tanımlamasını, aradan 2300 yıl geçmesine rağmen hâlâ gözümüzde canlandırabiliyoruz.